3 Haziran 2013 Pazartesi

DÜNYA SAADETİ DİYE BİR SAADET VAR MIDIR , BU SAADET NEDİR ?

İster cehennem azabı deyin, ister kabir azabı deyin netice değişmez. Allah'a ulaşmayı dilemek ya da Allah'a yönelmek, bu dünya hayatında olması gereken bir vetiredir.

DÜNYA SAADETİ DİYE BİR SAADET VAR MIDIR , BU SAADET NEDİR ?
1 - İç dünyamızda mutluluk
Neden insanlar başlangıçta mutsuzlar? İç dünyamızdan başlayalım. İç dünyamızda başlangıçta nefsiniz %100 afetlerle dolu. Bütün afetler şerre dönüktür. Allah neyi emretmişse onları yapmamak isteriz . Allah neyi yasak etmişse de onları yapmak isteriz. Yetmez nefsimizin kalbi başlangıçta %100 afetlerle doludur ve şeytan bunların hepsine tesir edebilecek olan bir özelliğin sahibidir, nefsimiz ona bu imkanı verir. İnsanlar şeytan tarafından kandırıldıklarının farkına bile varmazlar.


Oysaki hepsinin, bütün insanların beyni iblis tarafından yıkanmıştır. İblis pis sularıyla yıkadığı o beyinlerdeki insanlara yaptığı nüfuzuyla, tesiriyle, onları Allah'ın ilminden mahrum kılmayı başarmıştır. Eğer insanlar, bilselerdi ki Allah'a ulaşmayı dileyen mutlaka kurtulur, herkes Allah'a ulaşmayı dilerdi. Ama iblis insanların beynini yıkayarak, Allah'ın güzelliklerinden onları devre dışı bırakmıştır. Şimdi, bir insanın muhtevasına bakalım: Nefsinin kalbi kapkara, nefsinin kalbinde savaş var.

O kişinin vücud ülkesinde nefsinin afetleriyle, ruhun hasletleri arasında savaş var. Bu savaş çok şeyleri kaybetmemize sebebiyet veriyor. Bir defa iç dünyamızda huzursuzuz; çünkü içimizde savaş var.
Vücudunuzun kumandanı olan akla nefsimiz Allah'ın yasak ettiği şeyleri mutlaka yapması, Allah'ın emrettiği şeyleri de yapmaması konusunda talepte bulunuyor. Ruhumuza gelince; herşeyden haberdardır. Ne zaman nefs akla Allah'ın yasak ettiği bir fiili önerirse ruh bundan haberdar olur, o da derhal akla ulaşır, o da onun tam tersi olan hayrın işlenmesini emreder.
Karar mercii akıldır ama eğer akıl yanlış bir dizayn üzere şekillenmişse ve şuur kazanmışsa, Allah'ın yasak ettiği fiilleri işlemek usûl haline gelmişse, Allah'ın yasak ettiği fiileri işletmekte bir sakınca görmez. Allah'ın emrettiği şeylerin yapılmamasının usûl haline geldiği yerlerde akıl şekillenmişse, şuur kazanmışsa, o zaman da Allah'ın emirlerinidede yerine getirmez. Ruhun talebini değil, nefsin talebini dinler.

Bu durumda Allah'ın size bize verdiği bir huzursuzluk vardır. Arkadan da ruhumuz nefsimize azap eder, ikinci defa huzursuz oluruz, her günah işlediğimiz zaman iç aleminizde alemimizde hep huzursuzuz.Yetmez içimizde devamlı kavga vardır. Nefsimiz Allah'ın yasak ettiği fiileri size yaptırmak ister, emrettiği şeyleri de işletmemek ister. Ruhumuz da tam aksine Allah neyi emretmişse mutlaka yapmamızı ister, yasak ettiği fiili de yapmamamızı ister. 
İkisinin talepleri birbirine taban tabana zıttır. İkisi de yaradılışları icabı taleplerinden vazgeçmezler, öyleyse iç dünyamızda kavga kaçınılmazdır. Bu kavga devam ettiği sürece içimizde iki ses birbirini devamlı yiyecektir.
Devamlı kavga, devamlı huzursuzluk. İşte nefsleri afetlerle dolu insanlar bu sebeble hem iç dünyalarında devamlı kavga olduğu için, hem devamlı günahlar işledikleri için hep huzursuzdurlar, sıkıntı içerisinde yaşarlar.
Daimi zikre ulaşırsak nefsimizin kalbindeki bütün afetler yok olur yerlerini ruhun hasletlerine bırakırlar.O hasletler ruhunuzun ruhumuzun hasletleriyle paralel bir düşüncenin sahibidir.
O zaman nefsimiz de ruhunuz ruhumuz da aynı şeyi ister. İç dünyamızdaki kavga nefsin ordularıyla ruhun orduları arasındaki savaş sona ermiştir. Savaş bittiğine göre artık huzursuzluk ta kaos'ta sıkıntı da sona ermiştir. Bu noktadan itibaren sulh ve sukûn içinde bir iç dünya hayatı yaşayacak, iç dünyamızda mutlu olacağız.
Bu noktadan itibaren ruhumuz da nefsimiz de sadece Allah'ın emirlerini yerine getirmek isterler. Çünkü aklın yapabileceği başka bir şey yoktur ikisi de aynı talepte bulunduğu için akıl mutlaka iki müşavirinin istediği bir şeyi kabul etmek durumundadır. Güzellik buradadır.
Nefsimiz de, ruhumuz da sadece hayrı istiyor. Allah'ın emirlerini yerine getirerek ve Allah'ın yasaklarını işlemeyerek hem birinci alternatifte mutluyuz, hem ikinci alternatifte mutluyuz. Her ikisinde de devamlı derecat kazanıyoruz, hayır işliyoruz.
2 - Dış dünyamızda mutluluk
Şimdi gelelim dış dünyamıza. Dış dünyamızda neden huzursuzuz? Başlangıçta nefs bütün boyutlarıyla afetlerle dolu ve bu afetlerle dolu olan nefs kalbi sebebiyle başka insanlara hep yanlış davranışlarda bulunuyoruz. Nefs başkalarına hakim olmak ister, nefs başkalarının tarafından saygı duyulmakkendisine, saygı gösterilmek göstermelerini ister. Nefs başkalarını ezmek ister. Üstünlüğünü her zaman kanıtlamak ister. Nefs nefrete dönüktür ve bütün kötü afetler nefste olduğu için onlara kapıyı açtığımız anda başka insanların devamlı kalbini kıran bir insan oluruz. Her başka birinin kalbini kırdığımızda, ilk ikaz Allah'tan gelecektir, içimizi bir huzursuzluk kaplayacaktır. Arkasından ruhumuz da nefsimize ikinci bir azap tatbik edecektir, bir defa daha huzursuz olacağız. Çünkü kalbini kırdığımız insanlar kendilerine zulmettiğimiz insanlar mutlaka bizden intikam almak isteyecektir. Bunlardan intikam alma fırsatına erişebilenler, nefslerindeki intikam afetinin gereği olarak mutlaka bizden intikam almak isteyecekler ve bunu başardıkları anda intikamlarını mutlaka alacaklardır.
O zaman bizler üzüleceğiz. Başkası bizden intikam aldığı zaman, onun bu yaptığıaldığı intikamın, bizim davranışımızın karşılığı olduğunu hiç düşünmeden bir haksızlıkla karşılaştığımızı düşünüp buna üzüleceğiz, huzursuz olacağız. Böylece üçüncü defa üzüldüküzüleceğiz.
Onun bize yaptığı haksızlığı nefsinizin nefsimizin intikam afeti harekete geçip mutlaka bizim de ona yapmanızı isteyecektir. Bunu da yaptığımız zaman dördüncü defa üzüleceğiz, çünkü başka birine zulmetmekle bir günah işlemiş oluyoruz. Diğer bir alternatif ise şudur. İntikam almayı istiyoruz ama alamıyoruz, bu, alınamamış intikam durumuna girer, kine dönüşür. O kişiye karşı kin duymaya başlarız. Allah ile olan ilşkilerimizde, başka insanlarla olan münasebetlerimizde her güzellik tamamen kaybolmuştur. Eğer o insanlardan böyle intikam almaya devam ederseniz edersek hep huzursuzluk içinde, hep sıkıntı içinde yaşayacağızksınız demektir.
İnsanlarla olan ilişkilerinizde muhtevaya bakın. İnsanlar var etrafınızda, onların kalplerini kırıyorsunuz, gördüğünüz gibi beş defa üzüntü duyuyorsunuz.
Şimdi intikam almak istiyorsunuz o kişiden, sizden intikam almak isteyen kişiden ama çok güçlü kişi ve intikamınızı alamıyorsunuz. O zaman şuuraltı birikimi yâni stres başlıyor ve stres sebebiyle huzursuz oluyorsunuz. Demek ki hep üzülmek, sıkılmak nefsimizde afetler varsa hep huzursuz olmak söz konusu. Dış dünyamızda da başka insanlarla olan ilişkilerimizde de.
Şimdi daimi zikre ulaştığımızı düşünelim. Artık üzülmeyiz, çünkü nefsimizdeki bütün afetler yok olmuştur. Ruhunuzun Ruhumuzun hasletleri gelip nefsimizin afetlerini tamamen yok etmiştir.
Nefsimiz de ruhumuzun aynı özelliklerine sahip olmuştur, faziletlerle dolarak. vVe her ikiside hayrı ister. Başka insanlara hep en güzel davranışlarda bulunuruz. Hiç bir zaman Allah'ın yasak ettiği bir fiili işlemeyiz . Çünkü nefsimiz de, ruhumuz da Allah'ın yasak ettiği bir fiili asla işletmezler, ikiside buna karşı çıkarlar. 
Bu sebeble hiç kimsenin kalbini kıramayız, kırmadığımız içinde hep mutlu bir hayat geçireceğizgeçiririz. Bütün insanların bize güven duyduğu, sevgi duyduğu,bizim yanımızda huzur bulduğu bir güzel davranış biçimleri dizisinin sahibi oluruz.
1 - Başkalarına zulmetmediğiniz için mutlusunuz.
2 - Onlar sizden intikam almadığı için mutlusunuz. 
3 - Siz onlardan intikam almadığınız için mutlu olursunuz ve, 
4 - Şuuraltı birikimine hiç bir zaman uğramayacağınız için, hiç bir zaman sizde stres oluşmayacağı için mutlusunuz. 
Yalnız mutluluğu yaşarsınız dış aleminizde de. Bütün dünya dinlerinin aslı olan tek din bu hedefe yöneliktir.
3 - Allah ile olan ilişkilerde mutluluk
Üçüncü safhaya geliyoruz, Allah ile olan ilişkiler; Neden başlangıçta insan Allah ile olan ilişkilerinde huzursuzdur? Çünkü Allah'ın emirlerini asla yerine getirmez. Huzursuzdur. 
Allah'ın yasak ettiği fiilleri işlemeyi usûl haline getirmiştir. Allahû Teâlâ "kumar oynama" der oynar, "içki içme" der içer, Allah'ın yasak ettiği her fiili işler arkasından da hep huzursuz olur.
Eğer bu kişi daimi zikre ulaşmışsa ne olur? Nefsindeki bütün afetler yok olmuştur. Nefsi ruh özelliği kazanmıştır. Bu kişi Allah'ın bütün emirlerini sadece yapmakla kalmaz, başka bir büyük şeyin farkına varır. Allah'ın bütün emirleri, özellikle ibadet emirleri doyulmaz zevklerdir. Allah'ın bütün bu ibadet emirlerini kullarını büyük bir zevk içinde yaşatmak için verdiğini o zaman kişi yaşamaya başlar. Namaz kılmanın bir zevk olduğunu kalp gözü açıldıktan sonra kişi farkeder.
Zikir yapmanın bir zevk olduğunu kalp gözü açıldıktan sonra farkeder. Karşıdaki duvar kaybolur, bütün kâinat önünde açılır. Bu kişi Allah'ın bütün ibadetlerinden doyulmaz zevkleri yaşayarak tad alır.
Orucun açlık vermeyen, açlığı hiç bir zaman hissettirmeyen bir hüviyete dönüşmesi gene bu devrede kesinleşir. Burada sonsuz bir mutluluk hali vardır. Kişi Allah ile olan ilişkilerinde hem emirler cephesinden sonsuz bir saadeti yaşar, hem de nehiyler yâni yasaklar cephesinden sonsuz bir mutluluğu yaşar. Allah'a teslim olan insan hangi dinde olursa olsun Allah'a teslim olduğu zaman hem iç dünyasında hem dış dünyasında hem Allah ile olan ilişkilerinde sonsuz bir mutluluğu yaşar. Bu sonsuz mutluluk hepimiz için geçerlidir.
Allahu Teâla ne diyor? Bakara suresinin 208.inci Ayet-i kerimesi ;
2/BAKARA-208: Yâ eyyuhâllezîne âmenûdhulû fîs silmi kâffeh(kâffeten), ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
Ey âmenû olanlar! Hepiniz silm’e dahil olun (Allah’a teslim olun)! Ve şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki o, size apaçık düşmandır. 
Ey amenu olanlar! Allah'a ulaşmayı dileyenler hepiniz birden silm'e girin. Hepiniz Allah'a teslim olun, diyor. Bütün dînler sadece Allah'ın tek dînidir. Ve Allahû Teâlâ Kur'an-ı Kerim'inde "Allah'ın, Allah'a teslim olmaktan başka bir dîni yoktur. Hiç olmamıştır." buyuruyor. Kâinatta, diyor, tek bir dîn vardır, o dîn Allah'a teslim olma dînidir.
Hamd olsun ki insanlık yeni bir aşamaya ulaşmış durumda. Yakın gelecekte insanların Allah'a teslim olmak açısından bütün dînlerin birleştiricisi, hem de kâinatın en önemli dîn unsuru olması açısından bütün insanların inananların Allah'a teslim olma standartlarında bir araya geleceğini göreceğiz. Her şeyin en güzel boyutlarda yaşanacağı, inananların hep beraber muhteşem mutlulukları yaşayacakları yeni günler. Elbette savaşın arkasından bir muhteşem sûlh gelecektir.
Dünyanın sûlh sükun hâli, ve dînlerin birleştirilmesinden sonra ikinci asrı saadet yaşanacaktır. Allah'a teslim olmak dînînde, tek dînde, bütün dînlere tâbî olanların bir araya gelmeleriyle, birleşmeleriyle savaştan sonra galip gelen tek dînin sahiplerinin sonsuz bir dünya saadetini yaşamaları söz konusu olacaktır.
Bu ikinci asrı saadettir. Her şey o kadar güzel dizayn edilmiş ki Allah'a hayran olmamak mümkün değildir. Allah insanlardan sadece Allah'a teslim olmayı istiyor. Aslında insanları teslim alacak olan O, Allah'tır. İnsan sadece dileyecektir. O size dînin her cephesini ayrı ayrı sevdirecek ve sizin mutlak saadete ulaşmanız için lâzım gelenlerin hepsini siz yapmayacaksınız O yapacak.
Allah'ın sadece bir tek dîni olmuş. Hazret-i Musa'nın da dîni o, Hazret-i İsa'nın da dîni o, Hazret-i Muhammet Muhammed Mustafa SAV'in de dîni o, Hazret-i İbrahim'in de dîni o; hangi Peygamber gelmişse hepsi aynı şeyi ifade ediyor.
Allahû Teâlâ, Hazret-i İbrâhîm'in Allah'a teslim olma talebi üzerine Hz. İbrâhîm'i imtihan ediyor. İsmail'i kendisine kurban etmesini isteyerek. Neden? Çünkü Hazret-i İbrâhîm, Allahû Teâlâ'ya diyor ki; "Ya Rabbi ben sana teslimi külli ile teslim olmak istiyorum." Onun üzerine Allahû Teâlâ böyle bir imtihanı uygun görüyor. Ama Hazret-i İbrâhîm, İsmail'le konuşuyor, onu ikna ediyor. İkna etmesine gerek yok çünkü Hazret-i İsmail'e de Allahû Teâlâ aynı şeyi söylemiş, Hazret-i İsmail hazır.
Oğlunun gözlerini bağlayan Hazret-i İbrâhîm bıçağı oğlunun boğazına sürdüğü zaman o bilediği bıçağın Hazret-i İsmail'i kesmediğini görüyor ve o sırada Cebrail A.S bir koçla iniyor "Onu bırak" diyor "Bunu kurban edeceksin." Hazret-i İbrahim, Allah'ın hanif dîninin, Allah'a teslim dîninin bütün özelliklerine sahipti.
Konferans ve toplantıların alabildiğine devam ettiği, insanların belki de tam olarak künhüne varmadan, fakat bilinçsiz bir uzlaşma çabası içerisinde hayatlarını devam ettirdiği, dünyanın bir kıtası Amerika'dayız.
Bu güne kadar kime Allahû Teâlâ'yla konuşulduğunu, ondan emir alındığını, insanların teslim bayrağı altında toplanacağını söylediysek, hiç birisinden bir itiraz gelmedi. Ortam giderek en güzele doğru yaklaşıyor. İnsanlar geleceklerini mamur etmek istikametinde bir beraberliğe kucak açmış görünümdeler. Muhakkak ki onların kalplerinde hakim olan gene Allah'tır. Allahû Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de "Onların da içinde sizin gibi gece gündüz secde edenler, zikir yapanlar, sizin gibi tek Allah'a inananlar ve sizin gibi Allah'a teslim olanlar var." diyor. Onlarda kurtuluşa ereceklerdir. Bir müşterek toplantıda şunu gördük ki; anlaşamadığımız konuları kapatmak mecburiyetindeyiz. Ama hangi konularda anlaşabiliyorsak, onları alabildiğine genişletmek mecburiyetindeyiz.
İşte birlik ve beraberlik buradan doğacak. Dünyanın neresinde olursanız olun biliniz ki yakın gelecekte insanlık bir beraberliğe doğru gidiyor. Allahû Teâlâ'nın indinde her şeyin en güzel olacağı bir güne doğru yaklaşıyoruz. Şeytan ve avanesi olan tagut ve insan ve cin şeytanlar uyumuyorlar. Bu beraberliğin oluşmasına mani olmak için her biri ayrı bir plan yapıyor. Ama bir şeyi unutuyorlar| Allah'ın yolunda birleşecek olan Allah'a teslim dîninin gereklerini yaşayacak olanların Allah'ın dostu olduğunu. Allah, kâinatın yegâne hakimi, böyle olmasını istiyor. Böyle olmamasını istemeyenler olmayacak mı? Olacak.
Allahû Teâlâ dîn tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın diyor. İnsanlar iki ayrı grup oluşturacak, şeytanın adamlarıyla, Allah'ın adamları. Âdem A.S. zamanında olay nasıl başladı? Kabil, Habili öldürdü. Habil kardeşine hiç bir karşılıkta bulunmadı. O gün ilk insanların bulunduğu devrede şeytanın taraftarı olan Kabil'in , Allah'ın taraftarı olan Habil'i öldürmesinin kısası 3.üncü cihan harbinde gerçekleşecek. Bu savaşın galipleri Allah'ın dostlarıdır. Tarih boyunca bir çok küçük topluluğun, büyük topluluklara galip geldiği biliniyor.
Allah'a teslim olmayı gerektiren İslâm'a Allahın tek dînine bütün dünyada ve bütün dînlerde bir dönüşüm başlayacaktır. Allahû Teâlâ insanları terketmiyor, iblise teslim etmiyor. Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmeye çalışırlar. Ama mücrimler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır. O gün geldiğinde insanların fevç fevç Allah'ın dînine girdiğini göreceksiniz.
Fetih günü ve Allah'ın yardımı geldiği zaman bütün orduların içindeki Allah'ın adamları Allah'ın tarafında olacaklar. Evvelce ait olduğu taraflar, eğer şeytâni bir ordunun çoğunluğuyla oluşmuşsa, azınlığın oradan ayrılıp Allah'ın saflarına geçmesi söz konusu. Böyle bir dizaynda Allah'ın bütün güzellikleri oluşacaktır.
Geleceğe, son şafağın oluşturacağı teslim gününe dikkatle bakın. O gün geleceğin Allah'ın yolunda olan herkesi kucaklayacağı ve iki rahmetten birine mutlaka ulaştıracağı bir mutluluk günü olacaktır. Gazi veya şehid olarak.
Allahû Teâlâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırması temennisiyle, dileğiyle ve dualarımızla, 2.inci cihan saadeti de hepinizin olsun.
Allah razı olsun. 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KATAGORİLER