6 Mart 2013 Çarşamba

HURAFELER

İSLÂM’A TERS DÜŞEN HURAFELER-CEHENNEMDE BİR SÜRE CEZA ÇEKTİKTEN SONRA CENNETE GİRİLİR.
TARİH: 29.12.2005   


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bizleri bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde Yüce Rabbimiz bir araya getirdi. Konumuz: Hurafeler.

İslâm dînine bir hurafe olarak yerleştirilen bir konu da şudur: “Cehenneme girenler cehennemde bir süre kaldıktan sonra, eğer kalplerinde zerre kadar îmân varsa onlar mutlaka cehennemden çıkıp cennete gireceklerdir.” Sevgili kardeşlerim! Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Bir kişi cehenneme girdikten sonra cehennemde ebediyyen kalacaktır. Allahû Tealâ’nın koyduğu kanunlar muhaceresinde bir insanın cennete veya cehenneme girmesi hükme bağlanmıştır. Mu’minun Suresinin 102. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:




23/MU'MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.


“Kıyâmet günü mizanlar kurulur. Kimin sevapları ağır gelirse (sevapları günahlarını aşarsa, kazandığı dereceler kaybettiği dereceleri aşarsa) onlar, felâha erenlerdir.”

Felâha erenlerin de cennete gireceği burada kesinlik kazanıyor. Mu’minun 103’te de diyor ki: “Kimin kıyâmet günkü mizanlarında kaybettikleri dereceler kazandıkları dereceleri aşarsa onlar hüsranda olanlardır, gidecekleri yer cehennemdir ve cehennemde ebediyyen kalacaklardır.”


23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.


2 nevi insanın 2 grubu da verilmiş. Mu’minun 102’de cennete girecek olanların, kazandıkları derecelerin kaybettikleri derecelerden fazla olanlar olduğu ve Mu’minun 103’te de kaybettikleri derecelerin kazandıkları derecelerden fazla olması halinde o insanların hüsranda olduğu ve hüsranda olanların da ebediyyen cehennemde kalacağı açıklanıyor. Öyleyse Allah’ın ölçüsü budur.

İnsanlar salih amel işlerler, zikir yaparlar, derecat kazanırlar ve de güzel davranışlarda bulunurlar. Allah’ın emrettiği şeyleri yaparlar; namaz kılarlar, oruç tutarlar, zekât verirler, hacca giderler, kelime-i şehadet getirirler, başkalarına iyilik ederler... Bunlar hep onlara derecat kazandıran müesseselerdir ve derecat kazanırlar. Ama aynı kişiler yaptıkları yanlışlar sebebiyle de derecat kaybederler. Ömür boyunca kiramen kâtibîn melekleri bu derecat kazanma ve kaybetme işlemlerini devamlı olarak 3 boyutlu 2 tane filme alırlar. Birisi düşüncelerimizin, tasarladıklarımızın filmidir. İkincisi aksiyonlarımızın, davranış biçimlerimizin yani düşüncelerimizden olay haline getirdiklerimizin filmidir. Neden Allahû Tealâ düşüncelerimizi de filme alıyor, kiramen kâtibîn meleklerine filme aldırıyor? Çünkü işlediğimiz bütün günahlarda taammüt miktarımız ortaya çıkar böylece. Hangi kötü davranışı bizler, bir belli hedefe gitmek üzere yerleştirmişiz? Hangi kötü davranış, bizim için bir başkasını rahatsız edecek bir davranış şeklinde tecelli etmiş, biz bunu acaba isteyerek mi yapmışız, yoksa bir kaza eseri mi olmuş? İsteyerek yaparsak cezası başka, kaza eseri yaparsak cezası çok daha az olacaktır.

Bir misal verelim: Bir kişi tabancasını temizliyor. Temizlerken silahı elinden düşüyor, silahta bir tek mermi var. Tetik bir yere takılıyor ve de bir kişi yoldan geçerken vurulup ölüyor. Bu kişinin kaybettiği derecatla, şimdi anlatacağımız ikinci kişinin kaybettiği derecat eşit değildir. İkinci kişi de gecenin saat 2’sinde pusu kuruyor, düşmanını bekliyor. Oradan o saatte geçeceğini biliyor ve geçerken tabancasını çekiyor, bütün kurşunları adamın kalbine boşaltıyor ve onu öldürüyor. İkincisi taammüden bir cinayet işlemiştir. Birincisi de cinayet işlemiştir. Ama taammüden değil, kazaen bir cinayet işlemiştir. Düşünceleri, birincisinde bunun tasarlandığını, ikincisinde tasarlanmadığını ve kişinin elinde olmaksızın gerçekleştiğini ifade ediyor. İşte böyle sevgili kardeşlerim.

Bunların farkını ancak o mizandaki düşüncelerimizin de görülmesi sebebiyle anlarız. Bu sebeple bir mizan vardır ama 2 görüntü vardır. Düşüncelerimizin görüntüsü ve kazandığımız veya kaybettiğimiz derecelerin görüntüsü. Bu derecat sistemi öyle bir dikkatle intizamla ve adalete öyle bir riayet ederek gerçekleştirilmiştir ki, hayat filmlerimizi kıyâmet günü hepimiz göreceğiz. Gördüğümüz zaman, bize asla kıl kadar bile zulmedilmediğini kesin olarak tespit edeceğiz. Çünkü hepimize verdikleri mizanda bizim fiilimize uyan ceza miktarı, kaybettiğimiz derecat miktarı açık bir şekilde görünecektir. Gördüğümüz zaman taammüt derecesini de elimizdeki mizan vermektedir. O zaman Allah’ın kiramen kâtibîn meleklerinin pozitif veya negatif dereceleri amel defterimize ( rakamlı kitabımıza) birer birer yerleştirirken, ne kadar adalete riayet ettikleri, hiş bir yanlış yapmadıkları kesin şekilde ortaya çıkacaktır. Çünkü onlar da dereceleri kendiliklerinden vermezler. Ellerindeki o mizana göre verirler. Her fiil, her türlü şart altında aynı miktarda derecat kaybına veya derecat kazancına sebebiyet verecekse, o rakamlar aynen rakamlı kitabımızda yer almıştır.

Sevgili kardeşlerim! Konumuz: Cehenneme giren insanlar cehennemde bir süre leblebi gibi kavrulduktan sonra oradan çıkıp cennete girerler mi, yoksa cehennemde kalacak olanlar cehenneme girdiklerinde ebediyyen cehennemde mi kalırlar; cehennemin yerleri ve gökleri çatlayıncaya kadar. Yani kâinat yok oluncaya kadar cehennemde mi kalırlar? Yoksa kısa bir süre sonra cehennemde hafif tertip kavrulduktan sonra cehennemden çıkarlar mı?

Kur’ân-ı Kerim cehenneme girip de cehennemde kalacak olanların ebediyyen orada kalacağını (asla çıkamayacağını) söylüyor. Öyleyse cehennemin muhtevasına baktığımız zaman iki tür insan görüyoruz cehennemde.

1-Cennete gidecek olanlar: Cehenneme gelirler, uçarak içeri girerler. Cehennem katlarını süratle dolaşarak, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederek cehennemden ayrılırlar ve gidecekleri yer cehennemden sonra doğru cennettir.

2-Cehenneme girerken uçarak giremeyenler: Kapı yerden kaldırılarak bu insanların içeri girişleri burunları yere sürtünerek gerçekleştirilir ve de orada (kapının yanında) dizüstü biraz bekletilirler.

Allahû Tealâ Meryem Suresinin 70 ve 71. âyetlerinde diyor ki:


19/MERYEM-70: Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ(sıliyyen).
Sonra ona (cehenneme) maruz kalmayı en çok hakedenleri, elbette en iyi Biz biliriz.


19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.


Allahû Tealâ: “İçinizde kıyâmet günü cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur. Hepiniz mutlaka cehenneme uğrayacaksınız. Ama Biz cehennemde kalacak olanlar dizüstü çökmüş vaziyetteyken takva sahiplerini cennete göndeririz.” diyor.
Takva sahipleri kimlerdir? Takva sahipleri Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Allahû Tealâ bunu (takva sahiplerinin Allah’a ulaşmayı dileyenler olduğunu) açık bir şekilde koyuyor ve sadece âmenû olanların yani Allah’a ulaşmayı dileyenlerin takva sahibi olduğunu ifade ediyor. Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde diyor ki:


30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“Allah’a yönel (Allah’a ulaşmayı dile) ve ona karşı takva sahibi ol.”

Eğer olmazsa ne olur kişi? Olmazsa takva sahibi olamaz. Öyleyse Allahû Tealâ sadece takva sahiplerinin cennete girebileceklerini, cehennemde kalacakların takva sahibi olmadıklarını söylüyor. İşte Kaf Suresinin 31 ve 32. âyetleri:


50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayra baîdin.
Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.


50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah’a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.


“Cennet takva sahiplerine uzak olmayarak yaklaştırıldı. İşte vaad olunduğunuz cennet budur, buyurun.”              

Allahû Tealâ cennetin takva sahipleri için hazırlandığını söylüyor. Öyleyse sevgili kardeşlerim, bu sebeple Allah’a ulaşmayı dileyenler takva sahibidir. Ve cehenneme, cehennemin kapısından burunları sürtünerek girenler dizüstü çökmüş vaziyetteyken, Allah cehennemi bir anda dolaşan ve Allah’a sonsuz hamd ve şükrederek cehennemden ayrılacak olan takva sahiplerini (Allah’a ulaşmayı dileyen herkes takva sahibidir) oradan cennetine göndereceğini söylüyor. Bu vesileyle sırat köprüsü diye bir köprünün mevcut olmadığını Kur’ân-ı Kerim âyetleriyle bir defa daha bu konudaki açıklamayı yaparak söyleyelim.

Sevgili kardeşlerim! Mizanlarımıza baktığımız yer İndi İlâhi’dir. Mahşer meydanında toplanırız, herkes İndi İlâhi’ye ulaşır, Allah Teala’nın huzurundaki kendisine ait olan amel defterini gösterecek olan 3 boyutlu filme ulaşır. Orada bütün hayatını seyreder, görür ve de eğer kazandığı dereceler fazlaysa kitabı (filmi), sağ taraftan teslim edilir ve boynuna asılır (sağ tarafa). Eğer kaybettiği dereceler fazlaysa rakamlı kitabı, yani hayat filmi bu sefer de sol tarafına asılır. Bu ikinci kişi de birinci kişi de oradan ayrılarak mutlaka önce cehenneme girerler. Kitabı (rakamlı kitabı), yani hayat filmi sağ taraftan verilen cehenneme uçarak girer. Kapıdan geçmek mecburiyeti yoktur. Oradaki şeffaf olan duvar, onun iç tarafa geçmesini engelleyemez. Ve cennetin bütün katlarını gördükten sonra gene engellenemediği cihetle, o şeffaf yüksek duvardan (10-12 metre yüksekliğinde bir şeffaf duvardan bahsediyoruz. Belki 100 m uzunluğunda) geçer.

Burada Allahû Tealâ’nın söylediği açık ve kesindir. Hiç kimse cehenneme bir defa girdikten sonra cehennemden çıkamaz. Eğer o kişi cehennemlikse, bir başka ifadeyle kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden çoksa mutlaka cehennem bekçileri (zebaniler) ona kapıyı açacaklardır, kapı biraz yükseltilecektir, o kişi burnu sürtülerek cehenneme girecektir ve orada ebediyyen kalacaktır. Öyleyse cehennemde bir süre cezasını çektikten sonra hiç kimse cehennemden çıkamaz. Ama hurafelerden birisi bunu ifade eder.

İnsanlar derler ki: “Biz mü’minleriz.” Allah’a inanan kişi, Allah’a inanıyor diye cennete girebilecek olan bir mü’min olduğunu zannediyor. Cennete girebilecek olan bir mü’min, sadece Allah’a inanan bir mü’min değildir, hakiki mü’mindir. Hakiki mü’min, Allah’a ulaşmayı dileyen kişidir. Allah’a inanan ve Allah’ın mutlaka Kendisine ulaştırılmasını (ruhumuzun) emretmesi cihetiyle ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyen kişidir. Öyleyse 2 nevi insan vardır:
1-Hakk mü’minler; bunlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir; Allah’a ulaşmayı dileyen mü’minlerdir ve Allah’a inananlardır.

2- Bu insanlar Allah’a inanırlar, onlar da mü’minlerdir. Ama hakk mü’min değillerdir. Hakk mü’min olmayanlar Allah’ın cennetine giremez. Enfâl Suresinin 2. âyet-i kerimesi Hakk mü’minlerden bahseder. Hakk mü’minler, Allahû Tealâ’nın dizaynında cennete girebilecek olan özellik taşıyan mü’minlerdir. Özellikleri ise Allah’a ulaşmayı dilemektir.


8/ENFÂL-2: İnnemâl mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).
Gerçek mü’minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah’ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab’lerine tevekkül ederler.


Öyleyse sevgili kardeşlerim! Kimler size derse ki: “Biz Allah’a inanıyoruz. Bu sebeple mü’miniz. Biliyoruz ki günahkârız, Allah’ın emirlerini yerine getiremedik. Ama biliyoruz ki gene Allahû Tealâ bizi bir süre leblebi gibi cehennemde kavurduktan sonra oradan çıkaracaktır ve cennetine alacaktır.” Onlara deyin ki sevgili kardeşlerim: “Hayır, aziz kardeşim. Sen Allah’a ulaşmayı dilemedikçe asla Allah’ın cennetine giremezsin, cehennemde ebediyyen kalırsın.”  Âlimler öyle söylemişlermiş. Demişler ki âlimler:“ Zerre kadar kalbinde îmânı olan kişi, cehennemde bir süre yandıktan sonra mutlaka Allahû Tealâ onu cehennemden alır, cennetine koyar.”

Gerçekten öyle mi? Kur’ân Kerim’de tam 29 tane âyet-i kerime cehenneme giren insanların cehennemden bir daha çıkmayacağını söylüyor. Bir âyet-i kerime çıkacağını söylüyor. O da söylediğimiz âyet-i kerime. Yani cehenneme 2 nevi insanın gireceğini, cehenneme gireceklerin diz üstü orada kalacağını, cennete gidebilecek olanlarınsa, cehennemi dolaştıktan sonra çıkıp oradan cennete ulaşacağını, onların takva sahipleri olduğunu söylüyor. Takva sahiplerinin cehenneme girmesi, cehennemde yanmak için değil sevgili kardeşlerim. Cehennemi görüp Allahû Tealâ’ya hamd etmek ve şükretmek için. Onların dışında olanların da cehennem girmesi söz konusudur. Ama Allahû Tealâ Meryem suresinin 70 ve 71. âyetlerinde onların cehennemi terk edene kadar (cennete girecek olanlar; takva sahipleri cehennemi terk edene kadar), diz üstü vaziyette kalacağını söylüyor.

İşte 29 âyet-i kerime. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:


7/A'RÂF-36: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler ve onlara karşı kibirlenenler, işte onlar ateş ehlidirler ve onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacaklardır).


“Ve âyetlerimizi yalanlayan kişiler ve onlara karşı kibirlenenler, işte onlar ateş ehlidirler. Ve onlar orada devamlı kalacaklardır.” (devamlı kalmakla alâkalı )
            
33/AHZÂB-64: İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren).
Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi (cehennemi) hazırladı.


“Muhakkak ki Allah kâfirleri lânetlemiş ve onlar için çılgın bir ateş hazırlamıştır.”


33/AHZÂB-65: Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.


Ahzâb-65’te de Allahû Tealâ konuya giriyor: “Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.” İlâve etmiş: “Onlar ne bir velî, ne bir yardımcı bulamazlar.” diyor.

Öyleyse birinci âyet-i kerimede (A’râf-36’da) Allahû Tealâ: “Ve âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı kibirlenenler (âyetlere karşı), işte onlar ateş ehlidirler ve onlar orada (cehennemde) devamlı kalacaklardır.” diyor. Burada da “Hâlidîne fîhâ ebedâ” diyerek Allahû Tealâ: “Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.” diyor. Ahzâb-64’te kâfirlerden bahsediyor, Ahzâb-65’te de orada devamlı kalacaklarından bahsediyor.

3. âyet-i kerime Âli İmrân-116. Allahû Tealâ diyor ki:


3/ÂLİ İMRÂN-116: İnnellezîne keferû len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki inkâr edenlere, malları ve evlatları, Allah'tan bir şeye (azaba) karşı kendilerine asla bir fayda vermez. Ve işte onlar ateş ehlidir, onlar, orada devamlı kalacak olanlardır.


“Muhakkak ki o kâfirlerin ne malları ne de evlâtları onlara Allah’tan bir şeye (Allah’tan gelecek bir cezaya) karşı koymaya yetmez. İşte onlar ateş ehlidirler ve orada devamlı kalacaklardır.”

Şimdi dördüncü âyet-i kerimeyi söylüyoruz. Cehenneme giren bir kişinin cehennemden çıkmasının mümkün olmadığına dair 4. âyet-i kerime, Bakara Suresinin 39. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ Bakara-39’da buyuruyor ki:


2/BAKARA-39: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş ehlidir, orada ebedî kalacak olanlardır.


“Ve bizi inkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar ateş halkıdırlar ve orada ebedî kalacaklardır.” Allah’ı inkâr eden ve Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar.

5. âyet-i kerime Bakara-81. Allahû Tealâ buyuruyor:


2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Hayır (sandığınız gibi değil), kim, günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa, işte onlar artık ateş ehlidir ve orada devamlı kalacak olanlardır.


“Hayır! Öyle değil. Kim günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa işte onlar ateş halkıdır. Ve orada devamlı kalacaklardır.”

6. âyet-i kerime, Bakara Suresinin 217. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ diyor ki:


2/BAKARA-217: Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîh(fîhi), kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhireh(âhireti), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür (büyük günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten de daha büyüktür (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve işte onlar, ateş ehlidir. ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.”


“Sana haram aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: O ayın içinde savaşmak büyük bir günahtır. Fakat insanları Allah yolundan saptırmak ve O’nu (Allah’ı) inkâr etmek, mü’minlere Mescid-i Haram’ı yasaklamak, ve kendi halkını oradan (Mekke’den) sürüp çıkarmak ise Allah katında daha da büyük günahtır. Fitne adam öldürmekten daha da büyük bir suç ve günahtır. Eğer onların güçleri yetse sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri durmazlar. Sizden kim dîninden döner de bu halde ölürse, o kâfir olarak ölmüştür. O takdirde onların amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. İşte onlar ateş halkıdırlar ve onlar orada (cehennemde) ebedî olarak kalacaklardır.”

8. âyet-i kerime, Bakara 275:


2/BAKARA-275: Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. ışte bu, onların: “Oysa alışveriş riba gibidir.” demeleri sebebiyledir. Ve Allah, alışverişi helâl, ribayı (faizi) haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.


“O kimseler ki faiz yiyenler, onlar kabirlerinden ancak şeytan çarpmış gibi kalkarlar. İşte onların bu duruma düşmeleri; ‘şüphesiz ki alışveriş faiz gibidir’ demelerindendir. Oysaki Allah alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Artık (bundan sonra) Rabb’inden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a kalmıştır (yani Allahû Tealâ dilerse onu affeder). Kim de faize döner ise işte onlar ateş ehlidir ve onlar orada ebediyyen kalacaklardır.”

Öyleyse bu sekizinci âyet-i kerime, cehenneme girenlerin cehennemden bir daha çıkamayacaklarına dair sevgili kardeşlerim.

9. âyet-i kerime Beyyine Suresinin 6. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ diyor ki:


98/BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi velmuşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyeh(beriyyeti).
Muhakkak ki kitap ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların şerli olanlarıdır.


“Şüphesiz ki kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratılmışların en kötüleridir.”

10. âyet-i kerime, Cinn Suresinin 23. âyet-i kerimesi:


72/CİNN-23: İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtih(risâlâtihî), ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
(Bu) sadece Allah’tan olanı tebliğ ve O’nun risaletidir. Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.


“Allah tarafından olan tebliğ ve O’nun verdiği risaleti hariç; her kim Allah’a ve resûlüne karşı gelirse (isyan ederse), onun cezası cehennem ateşidir. Orada ebediyyen kalırlar.”

Allahû Tealâ orada ebediyyen kalacaklarını söylüyor. Cehennem ateşinde ebediyyen kalmak!

11. âyet-i kerime, Enbiya-99:


21/ENBİYÂ-99: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.


“Eğer onlar gerçekten ilâh olsaydılar, oraya (yani cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve onların hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.”

12. âyet-i kerime, Haşr Suresinin 17. âyet-i kerimesi:


59/HAŞR-17: Fe kâne âkıbetehumâ ennehumâ fîn nâri hâlideyni fîhâ, ve zâlike cezâûz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece ikisinin (münafıkların ve şeytanın) akıbeti orada, ateşin içinde ebediyyen kalmak oldu. Ve işte bu, zalimlerin cezasıdır.


“Sonunda onların akıbetleri şüphesiz ateşin içinde ikisinin de süresiz olarak kalıcı olmalarıdır. İşte zalim olanların cezası budur.” Yani cehenneme girecekler ve ebediyyen cehennemde kalacaklar.

13. âyet-i kerime, Mücâdele-17. Allahû Tealâ diyor ki:


58/MUCÂDELE-17: Len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum min allâhi şey’â(şey’en), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onların malları ve evlâtları, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı onlara asla fayda vermez. İşte onlar, ateş ehlidir, orada ebediyen kalacak olanlardır.


“Ne malları ne çocukları onlara Allah’a karşı hiçbir şeyle yarar sağlamaz. Onlar ateş halkıdır. İçinde süresiz kalacaklardır.”

14. âyet-i kerime, Muhammed 15:


47/MUHAMMED-15: Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muh(ta’muhu), ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiretun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.
Takva sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde kokusu değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için orada her çeşit meyve bulunur ve (onlar için) Rab’lerinden mağfiret vardır. (Bunların durumu), ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?


“Takva sahiplerine vaat edilen cennetin misali şudur: içinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar (yani sarhoşluk yapmayan şarap) ve süzme baldan ırmaklar vardır. Ve orada onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rabb’lerinden mağfiret vardır. Hiç ateşin içinde ebedî olarak kalan ve bağırsaklarını parça parça koparan, kaynar su içen kimseler gibi bu kişiler olur mu hiç? O kişi ki ateşte devamlı olarak kalandır. (ateşin içinde ebedî olarak kalan).”

15. âyet-i kerime, Mü’minin 103:


23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.


“Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.”

Allahû Tealâ burada: “Mizanı, sevap tartıları hafif gelen günah tartıları ağır gelen kişilerdir; işte onlar nefslerini hüsrana düşürenlerdir.” diyor.

16. âyet-i kerime, Allahû Tealâ diyor ki: “İçinde ebediyyen kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin! Artık mütekkebirlerin (kibir sahiplerinin) konaklama yeri ne kötüdür (içinde ebediyyen kalıcılar olarak).”

Cehennemden çıkmamın mümkün olmadığını gösteren 17. âyet-i kerime, Nahl-29:


16/NAHL-29: Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Haydi, orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) kaldığı yer ne kötüdür.


“Haydi orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin kaldığı yer ne kötüdür.”

18. âyet-i kerime, Nebe Suresinin 21. âyet-i kerimesi:


78/NEBE-21: İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).
Muhakkak ki cehennem mirsad olmuştur.


“Gerçekten cehennem bir gözetleme yeridir.”


78/NEBE-22: Lit tâgîne meâbâ(meâben).
Azgınlar için meab (sığınılacak yer) olarak.


“Taşkınlık edip azanlar için son bir varış yeridir”


78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
(Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.


Bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır (cehennemin içinde). Ne zamana kadar? Cehennemin gökleri ve yeri çatlayıncaya kadar. Aynı zamanda cennetin de gökleri ve yeri aynı zamanda çatlayacaktır.
 
19. âyet-i kerime, Nisa-14:


4/NİSÂ-14: Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fîhâ.Ve lehu azâbun muhîn(muhînun).
Ve kim Allah'a ve O’nun Resulune isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için "alçaltıcı azap" vardır.


“Kim Allah’a, peygamberine isyan eder ve O’nun (Allah’ın) sınırlarını aşarsa daimî kalmak üzere ateşe atılır (daimî kalmak üzere ithâl edilir, ateşin içine sokulur). Ve onlar için alçaltıcı bir azab vardır.”

20. âyet-i kerime, Nisâ-93:


4/NİSÂ-93: Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).
Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için “büyük azap” hazırlamıştır.


“Ve kim bir mü’mini taammüden (yani kastederek) öldürürse onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir. Ve Allah’ın gazabı ve lâneti onun üzerinedir. Allah onun için büyük azab hazırlamıştır.

21. âyet-i kerimede (Nisâ-169) Allahû Tealâ şöyle söylüyor:


4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.


“Sadece Allah onları cehennem yoluna ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Ve bu, Allah için kolaydır.”
 
22. âyet-i kerime Ra’d Suresinin 5. âyet-i kerimesi:


13/RA'D-5: Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan) (bil ki;) asıl onların: “Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten, mutlaka yeniden mi halkedileceğiz (yaratılacağız)?” sözleri acayip (şaşılacak şey)dir. İşte onlar, Rab’lerini inkâr eden kimselerdir. Ve işte onlar, boyunlarında demir halkalar olanlardır ve işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalanlardır.


“Eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan) bil ki asıl onların ‘Biz toprak olduğumuz zaman mı gerçekten (mutlaka) o zaman mı yeniden halk edileceğiz (yaratılacağız)?’ sözleri acayiptir. İşte onlar Rabb’lerini inkâr eden kimselerdir. Ve işte onlar boyunlarında demir halkalar olanlardır, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalanlardır.”

Allahû Tealâ âyet-i kerimeyi, “Hum fîhâ hâlidûn”la bitirmiş; “Onlar orada ebediyyen kalanlardır.” diyor.
       
23. âyet-i kerime Tegâbun-10. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


64/TEGÂBUN-10: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâri hâlidîne fîhâ ve bi’sel masîr(masîru).
Âyetlerimizi inkâr edenler ve yalanlayanlar; işte onlar, ateş ehlidirler, orada (cehennemde) ebediyyen kalacak olanlardır. Ve (o) ne kötü varış yeri (ulaşılacak yer).


“İnkâr edip, onlar ki âyetlerimizi yalanlarlar, işte onlar ateş halkıdırlar, orada ebediyyen kalacaklardır. Ne kötü bir dönüş yeridir o.”

24. âyet-i kerime Tevbe Suresinin 17. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


9/TEVBE-17: Mâ kâne lil muşrikîne en ya'murû mesâcidallâhi şâhidîne alâ enfusihim bil kufr(kufri), ulâike habitat a'mâluhum ve fîn nâri hum hâlidûn (hâlidûne).
Müşriklerin, Allah’ın mescidlerini imar etmeleri olmaz. Kendilerinin (nefslerinin) küfürlerine (inkârlarına, kâfirliklerine) şahitler iken. İşte onların amelleri heba olmuştur. Ve onlar, ateşte ebedî kalacak olanlardır.


“Müşriklerin Allah’ın mescidlerini imar etmeleri olmaz. Kendilerinin küfürlerine şahitler iken. İşte onların amelleri heba olmuştur. Ve onlar ateşte ebediyyen kalacak olanlardır.”

 25. âyet-i kerime, Tevbe Suresinin 64. âyet-i kerimesi:



9/TEVBE-63: E lem ya’lemû ennehu men yuhâdidillâhe ve resûlehu fe enne lehu nâre cehenneme hâliden fîhâ, zâlikel hızyul azîm(azîmu).
Allah ve O’nun Resûl'üne karşı, kim haddi aşarsa, artık onun için mutlaka orada ebediyyen kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmiyorlar mı? İşte bu, büyük rüsvalıktır (rezilliktir).


“Allah ve O’nun Resûlüne karşı kim haddi aşarsa, artık onun için mutlaka orada ebediyyen kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmiyorlar mı? İşte bu büyük rüsvalıktır (rezilliktir).”
               
26. âyet, Tevbe Suresinin 68. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


9/TEVBE-68: Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh(leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun).
Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara ve kâfirlere, orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaadetti. O (cehennem), onlara yeter. Ve Allah, onlara lânet etti. Ve onlar için ikâme edilmiş olan (devamlı kılınan) bir azap vardır.


“Allah münafık erkeklere ve münafık kadınlara ve kâfirlere orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaat etti (Orada ebediyyen kalacakları cehennem ateşini vaat etti). O cehennem onlara yeter. Ve Allah onlara lânet etti ve onlar için ikame edilmiş olan devamlı kılınan bir azap vardır.”

27. âyet-i kerime, Yûnus-27:


10/YÛNUS-27: Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilleh(zilletun), mâ lehum minallâhi min âsim(âsimin), ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kita'an minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Seyyiat kazanan kimselerin seyyiatlerinin cezası, onun misli kadardır. Ve onları bir zillet kaplar. Ve onların Allah’a karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parça ile kaplanmış gibidir. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacak olanlardır).


“Seyyiat kazanan kimselerin, seyyiatlerinin cezası onun misli kadardır ve onları bir zillet kaplar ve onların Allah’a karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parça ile kapanmış gibidir. İşte onlar ateş halkıdır. Onlar orada devamlı kalanlardır. Yani devamlı kalacak olanlardır.”              

28. âyet-i kerime Zumer Suresinin 72. âyet-i kerimesi:


39/ZUMER-72: Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
(Onlara): "Orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!" denildi. Artık kibirlenenlerin mesvası (kalacağı yer) ne kötü.


“Dediler ki: içinde ebedî kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin.” Görülüyor ki gene Allahû Tealâ “ebedi kalıcılar olmak üzere.” diyor.

29. âyet-i kerime:


43/ZUHRÛF-74: İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki mücrimler (suçlular), cehennem azabı içinde ebediyyen kalacak olanlardır.


“Şüphesiz suçlu günahkârlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır.”

Şimdi Meryem-70 ve 71’e bakıyoruz:


19/MERYEM-70: Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ(sıliyyen).
Sonra ona (cehenneme) maruz kalmayı en çok hakedenleri, elbette en iyi Biz biliriz.


19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.


“Ve sizden biriniz bile hariç olmamak üzere hepiniz muhakkak ona (cehenneme) varacaksınız. Bu senin Rabbinin üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür. Herkes mutlaka cehenneme varacak. Biriniz bile hariç olamayacaksınız.”

“Sonra takva sahiplerini kurtaracağız ve zalimleri dizüstü çökmüş olarak bırakacağız.”
Öyle ki zalimler daha yerlerinden kalkmadan evvel, cehenneme giren (cehennemi görmek üzere giren) cennetlikler oradan Allahû Tealâ tarafından çıkarılacaktır.  

Allahû Tealâ cehennemin de cennetin de sonunda yok olacağını, insanların hepsinin de onunla beraber yok olacağını şu iki âyette anlatıyor. Rahmân 26 ve 27:


55/RAHMÂN-26: Kullu men aleyhâ fân(fânin).
Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur).


Bütün insanlar (herkes) fani olacaktır. Onların üzerine fani olma müessesesi mutlaka oluşacaktır”


55/RAHMÂN-27: Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm(ikrâmi).
Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zatı) bâki kalacaktır.


“Sadece Zülcelali Vel İkram Allah’ın Zat’ı (Rabbinin) bâki kalacaktır.”
              
En’âm Suresinin 128. âyet-i kerimesinde de Allah Teala şöyle diyor:


6/EN'ÂM-128: Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins(insi) ve kâle evliyauhum minel insi rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).
Ve onların hepsini biraraya topladığı gün (Allahû Tealâ şöyle buyuracaktır): “Ey cin topluluğu! İnsanlarla sayınızı artırdınız (tagutların arasına insanları da kattınız).” Onlara dost olan insanlardan bir kısmı şöyle dedi: “Rabbimiz, biz birbirimizden faydalandık ve Senin bize takdir ettiğin zamanın bitiş noktasına (sonuna) eriştik.” (Allahû Tealâ): “Allah’ın dilediği şey (cehennemin yok olma zamanı gelmesi hali) hariç; sizin barınacağınız yer ateştir, orada ebedî kalacak olanlarsınız.” buyurdu. Muhakkak ki senin Rabbin, hüküm sahibi ve en iyi bilendir.


“Ve onların hepsini bir araya topladığı gün Allahû Tealâ diyecektir ki: ‘Ey cin topluluğu insanlarla sayınızı arttırdınız yani tagutların arasına insanları da kattınız.’ Onlara dost olan insanlardan bir kısmı şöyle dedi: ‘Rabbimiz biz birbirimizden faydalandık ve senin bize takdim ettiğin zamanın bitiş noktasına eriştik (yani öldük).’ (Allahû Tealâ): ‘Allah’ın dilediği şey yani cehennemin yok olma zamanı gelmesi hali hariç sizin barınacağınız yer ateştir. Orada ebedî olarak kalacak olanlarsınız.”

Öyleyse her şeyle beraber, herkesle beraber; Allahû Tealâ cehennemi de enerjiye çevirecek ve böylece yok edecektir. Ama Allahû Tealâ’nın cehennemi enerjiye çevirdiği sırada insanları da enerjiye çevirmesi söz konusu. Bu ebediyyen kalmanın sonunda Allahû Tealâ’nın mutlaka gerçekleştireceği bir olgudur. Yani 29 âyet-i kerimedeki cehenneme girenlerin, Allahû Tealâ’nın bütün kâinatı yok ettiği, o sonsuz zaman ötesindeki o noktaya kadar ebediyyen cehennemde kalması kesinleşmiş bir hüküm olarak çıkıyor karşımıza.

Allahû Tealâ cehennemin semaları ve yerleri durdukça insanların ebedî olarak cehennemde kalacağını Hud-106, 107 ve 108’de söylüyor:


11/HÛD-106: Fe emmellezîne şekû fe fîn nâri lehum fîhâ zefîrun ve şehîk(şehîkun).
Şâkî olanlara gelince; artık onlar, ateştedir. Onlar, orada (yüksek sesle inleyerek ve) çok zor bir şekilde soluk soluğa, nefes alıp verirler.


“Şâkî olanlara gelince artık onlar ateştedirler (cehennemdedirler). Onlar orada çok zor bir şekilde soluk soluğa nefes alıp verirler.”


11/HÛD-107: Hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), inne rabbeke fe'âlun limâ yurîd(yurîdu).
Onlar, semalar ve yeryüzü (cehennemin semaları ve arzı) durdukça orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır). Rabbinin dilediği şey (cehennemi yok etmeyi dilemesi) hariç. Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi yapandır.


“Onlar semalar ve yeryüzü durdukça orada ebedî kalanlardır. Yani Rabbinin dilediği şey; cehennemin semaları ve arzını yok etmek hariç. Muhakkak ki senin Rabbin dilediği şeyi yapandır.”


11/HÛD-108: Ve emmellezîne suidû fe fîl cenneti hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), atâen gayre meczûz(meczûzin).
Fakat mutlu olanlar, artık cennettedir. (Cennetlerin) semaları ve arzı durdukça, Rabbinin dilediği şey (cenneti yok etmeyi dilemesi) hariç, onlar orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır).


“Fakat mutlu olanlar (sait olanlar), onlar cennettedirler ve cennetlerin semaları ve arzı durdukça Rabbinin dilediği şey (yani cenneti yok etmeyi dilemesi) hariç. Onlar orada ebedî kalanlardır.”

Öyleyse her şeyin yok olacağı bir güne ulaşılıyor. Allahû Tealâ: “O gün hariç.” diyor. Ama Allahû Tealâ her şeyle beraber cenneti de cehennemi de kâinatı da yok edecektir. Sadece Allah’ın Zat’ı bâki kalacaktır. Bu, sonsuz bir zaman parçasının sonucunda gerçekleşecek olan bir olaydır ve sonsuza kadar cehenneme giren insanların hepsi cehennemde kalacaklardır. Öyleyse bunca âyetin içersinde insanların cehennemden çıkıp da bir süre cehennemde yandıktan sonra cennete gideceğine dair Kur’ân-ı Kerim’de hiçbir işaret mevcut değildir. Cehennem yok edildiği zaman (semaları) cehennemde kalanların hepsi yok ediliyor. Bu cennetten çıkıp cehenneme gitmek anlamına hiçbir zaman gelmez.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde, cehenneme girenlerin bir daha cehennemden çıkmasının imkânsız olduğu bahsinde birlikte olduk. 29 âyet-i kerime ispat etti ki, cehennemde kalmak üzere cehenneme giren hiç kimse cehennemden çıkamaz; ebediyyen cehennemde kalmak mecburiyetindedir. Cehenneme, cehenneme girip de oradan cennete girmek üzere girenlerse (defterleri sağ tarafından verilenler), onlar da cehenneme girerler ama cehennemi gezip, oradaki olayları gördükten sonra, onlar cehennemden ayrılacaklardır. Mutlaka Allah’ın cennetine ulaşacaklardır. Cehenneme uğramayacak olan hiç kimse yoktur. Ama cehennemde kalanlar daha diz üstü çökmüş vaziyette iken Allah cennete ulaşacakları, cehennemden uzaklaştırıp cennetine alacaktır.

Sevgili kardeşlerim! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki yanlış bilinen bir konuyu daha (bir hurafe olan bir konuyu daha) Allahû Tealâ’nın 29 âyet-i kerimeyi de açıklamak imkânına ulaştık. Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.

İmam İskender Ali M İ H R

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KATAGORİLER