İster cehennem azabı deyin, ister kabir azabı deyin netice değişmez. Allah'a ulaşmayı dilemek ya da Allah'a yönelmek, bu dünya hayatında olması gereken bir vetiredir.
Mehdi as Hicri 14. Asırda Gelecektir (SAİD-İ NURS-İ HZ.)
Ta
ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahibleri, yani Mehdi ve
şakirtleri, Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o
tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138-Kastamonu Lahikasy, s. 72) *Çok zaman evvel
bir ehl-i velayetten işittim ki; o zat, eski velilerin gaybi
işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki; "şark tarafından bir
nur zuhur edecek, bid'atlar zulümatını dağıtacak" Ben, böyle bir nurun
zuhuruna umutla bekledim ve bekliyorum. Fakat çiçekler baharda gelir.
Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu
hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz...
(Sikke-i Tasdik-i
Gaybi s. 189 Mektubat s. 345)
*O
ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir
dümdarı ve o büyük kumandanın pişdar bir neferi olduğunu zannediyorum.
(Barla Lahikası, s. 162) *Bediüzzaman yukarıdaki açıklamalarında;
yaptığı çalışmalarla Mehdi'ye uygun ortam hazırladığını ve Mehdi
geldiğinde kendisinin vefat etmiş olacağını Mehdi'nin hizmetlerini kendi
kabrinden seyredeceğini ifade etmektedir. *Risale-i Nur Külliyat'ında,
Mehdi'nin mücadele ve hakimiyet devreleri ile ilgili verilen ebcedler şu
şekildedir: Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa
kafirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını
istemiyor. (Tevbe Suresi, 32) Yukarydaki ayette geçen "Allah, kendi
nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor" cümlesi hakkında Bediüzzaman
hazretleri şöyle demektedir. şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli
(Arapçada bir harfin iki kez okunmasy) "lamlar" ve "mimler" ikişer
sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i
Mehdi'nin şakirdleri olabilir. (şualar, s. 605) Bu ayetin ebced değeri
ile (1424-Miladi: 2004) Mehdi önderliğinde islamın Dünya hakimiyeti
devrelerine dikkat çekilmektedir. *"... inkar edenlerin velileri ise
tagut'tur..." (Bakara Suresi, 257)
ayetindeki
"tagut" (küfrün fikir sistemi ) kelimesinin kendi içinde çöküş ve
yıkılış tarihini de Bediüzzaman (ebced değerini) 1417 (miladi 1995)
olarak vermektedir. Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki,
herşey'i kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir
asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse, harekatını o cereyanlara
değiştirecek diye tahmin ediyorum. (Kastamonu Lahikası, s. 57)
*Bediüzzaman Said Nursi, "hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o
zat" diyerek Mehdi'nin henüz gelmediğini, Müslümanlar tarafından
beklendiğini ve kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini
bildirmektedir. Bediüzzaman hicri 13. asyrda yaşamıştır. Kendisinden
sonra gelecek asır Hicri 14. asırdır. Bu asır Mehdi'nin çıkış zamanıdır.
"İşte bu hakikatı bilmeyen insafsız derler ki: "Ahiretin tafsilatını
ders alan müteyakkız (uyanmış, tetikte) kalbli, keskin nazarlı olan
sahabelerin fikirleri niçin bin sene hakikattan uzak olarak fikirleri
düşmüş gibi, istikbal-i dünyevide bin dörtyüz sene sonra gelecek bir
hakikatı asırlarında karib (yakın) zannetmişler?" (Sözler, s. 318) "1400
sene sonra gelecek bir hakikatı" Burada ne 1373, ne 1378, ne de 1398
denmemiŞ, tam 1400 denmiştir. Yani Hicri 14. yüzyyl. Hicri 1400 yılı
islam toplumlarının başsız kaldığı, fuhuşun, azgınlığın, inkarın son
safhaya ulaştığı, Müslümanların maddi ve manevi büyük kayıplara uğradığı
bir yüzyyl başlangıcıdır. Madem her yüzyıl başında bir müceddid (dini
yenileyen, dini bidatlerden, sapmalardan önleyen bir kişi) gönderilmiş,
demek ki bu ümmetin fesadı zamanında da bunu dağıtacak, küfrü yok
edecek, Müslümanların birleşmesine sebep olacak bir müceddidin gelmesi
gerekmektedir. Bu da Müslümanların 1400 senedir beklediği Hz. Mehdi'dir.
*Bediüzzaman Said Nursi'nin şam Hutbesi Bediüzzaman Hicri 1327'de
şam'da Emevi Camii'nde onbin kişilik bir cemaate verdiği hutbesinde,
1371'den sonraki islam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmakta,
ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi'nin mücadele
zamanlarına
ve sonunda onları yeneceği tarihe dikkat çekmektedir: Ta 1371
senesinden sonraki alem-i islamın mukadderatına nazar eden Hutbe-i
şamiyedeki hakikatlar... Evet şimdi olmasa da otuz-kırk sene sonra fen
ve hakiki marifet ve medeniyetin güzelliklerini o üç kuvveti tam techiz
edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için
gerçekleri araştırma isteğini ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz
düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşaallah yarım asır (elli yıl)
sonra onları darmadağın edecek. Hutbe-i şamiye, s. 25 Yetmiş birde
fecr-i sadık başladı veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib de olsa,
otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak. (Hutbe-i şamiye, s. 23) 1371 +
30 = 1401 (Miladi 1981) 1371 + 40 = 1411 (Miladi 1991) 1371 + 50 = 1421
(Miladi 2001) Bediüzzaman Hicri 1400 yılı başlarında Mehdinin
inkarcılarla mücadele zamanına 1401-1411 = 1981 -1991 yılları arası -
fen, hüner, sanat ve medeniyetin iyiliklerini birleştirip bunları
yeneceği, darmadağın edeceği tarihe (1421=2001) dikkat çekiyor. Fecir:
Tan yerinin ağarması, güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti Fecr-i
Kazib: Sabaha karşı doğu ufkunda yayılmaya başlayan birinci kızıllık.
Fecr-i Sadık: Fecr-i Kazib'ten sonra yayılmaya başlayan ikinci
aydınlanma, 1371 + 30 = 1401 = 1981 1371 + 40 = 1411 = 1991 Bediüzzaman
islam'ın dünyaya tekrar hakim olmasını güneşin doğuşuna benzetmektedir.
Güneşin battıktan sonra ertesi gün yeniden doğması gibi, islam'ın da
dünya üzerinde tekrar doğup parlayacağına bu benzetmeyle işaret ediyor
olabilir. Fecr-i Kazib ve Fecr-i Sadık ifadeleriyle bu doğuşun başlangıç
yıllarına dikkat çekilmitir. Buna göre zulmün, karanlığın dağılmaya
başlaması 1981-1991 yıllarında, tam anlamıyla susturulup dağıtılması ise
2001 yılında tamamlanacaktır. Mehdi as Liderliğinde islam Ahlakı
Dünyaya Hakim Olacaktır El cevap: Cenab-ı Hakk; kemal-i rahmetinden,
şeriat-ı islamiyetin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir
fesad-ı
ümmet
zamanında bir muslih veya bir müceddid veya bir halife-i zişan veya bir
kutb-u a'zam veya bir mürşid'i ekmel veyahut bir nevi Mehdi hükmünde
mübarek zatları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş; Din-i
Ahmediye (A.S.M)'yi muhafaza etmiş. Madem adeti öyle cereyan ediyor,
ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid,
hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u
azam olarak bir zat-ı nuraniyi gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i
Nebeviden olacaktır. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema
vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede
denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte
yazmevsiminin numunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden
Kadir-i Zülcelal; Mehdi ile de, alem-i islam'ın zulümatını dağıtabilir.
*Ve va'detmiştir, va'dini elbette yapacaktır. Kudret-i ilahiye
noktasında bakılsa, gayet kolaydyr. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i
Rabbaniye noktasynda düşünülse, yine o kadar makul ve vukua layıktır ki;
'Eğer muhbir-i Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak
lazım gelir. Ve olacaktır' diye ehl-i tefekkür hükmeder. (Mektubat, s.
411-412) *Ahir zamanın EN BÜYÜK FESADI Karışıklık, zulüm. En büyük bir
müçtehid ihtiyaç hasıl olduğunda ayet ve hadislerden hüküm çıkaran büyük
islam alimi ve önderi. Hem en büyük bir müceddid Dini hakikatleri
devrin ihtiyaçlarına göre izah etmek üzere gönderilen büyük alim ve Hz.
Muhammedin varisi olan zat. Hem Hakim Haklı ve haksızı ayırıp, adalet
üzere hükmeden devleti idare eden. Hem Mehdi Hidayete vesile olan. Hem
Mürşid Doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran Hem Kutb-u azam olan
Birçok Müslümanın kendisine bağlandığı, zamanın en büyük yol göstericisi
BİR ZAT-I NURANi gönderecek O ZAT ehl-i Beyt-i Nebevi'den olacaktyr.
Peygamberimiz'in (s.a.v.) soyundan olacaktır *Rivayetlerde, ahir zamanın
alametlerinden olan ve al-i beyt-i nebeviden (Peygamberimiz'in
ailesinden) Hazret-i Mehdi'nin hakkında ayrı ayrı haberler var. Hatta
bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velayet, eskide onun çıkmasına
hükmetmişler.
Allahu
a'lem bissavab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir te'vili şudur ki: Büyük
Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde,
saltanat aleminde, cihad alemindeki çok dairelerde icraatları olduğu
gibi, her bir asır me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini te'yid
edecek bir nevi Mehdi'ye veyahut Mehdi'nin onların imdadına o vakitte
gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i ilahiyye ile her devirde
belki her asırda bir nevi Mehdi al-i beyt-ten çkmış, ceddinin şeriatını
muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Mesela: Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve
oniki imam gibi büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zatlar
dahi, Mehdi hakkında gelen rivayetlerde, medar-ı nazar Muhammed
Aleyhissalatü Vesselam olduğundan - rivayetler ihtilaf ederek, bir kısım
ehl-i hakikat demiş: "Eskide çıkmış." Her ne ise... *Evet yüzler kudsi
kahramanlar yetiştiren ve binler manevi kumandanları ümmetin başına
geçiren ve hakikat-ı Kur'aniyenin mayası ile ve imanın nuriyle ve
islamiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden a-li beyt, elbette ahir
zamanda şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi (Kuran'ı
Kerim'in esası) ve sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya (yeniden
canlandırma) ile, ilan ve icra ile, başkumandanları olan "Büyük
Mehdi"nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet
makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-ı içtimaiye-i
insaniyedeki düsturların muktezasıdırr (gerekliliğidir)..." (şualar, s.
456 ) Bediüzzaman, Müslümanların ümitsizlik içine düştükleri her asırda,
manevi kuvvetlerini desteklemek, şevklerini-mücahede güçlerini artırmak
için bir nevi Mehdi manasında (müceddid) gönderildiğini ve bu
şahysların, ahir zamanda gelmesi beklenen Büyük Mehdi'nin vazifelerinden
sadece bir kısmını yaptıklarını söylemiştir.
*Mehdi'nin
Üç Büyük Vazifesi Birincisi: Çok def'a mektuplarımda işaret ettiğim
gibi, "Mehdi Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı
manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün
bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem'iyeti ve seyyidler cemaati
yapacağını rahmet-i ilahiyyeden bekliyoruz. Ve onun üç
büyük
vazifesi olacak: Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle ve maddiyyun
ve tabiiyyun taunu, beşer içine intizar etmesiyle, her şeyden evvel
felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı
kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem
dünya, hem herşey'i bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti
iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi
görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye
(A.S.M.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor.
Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o
taifenin uzun tasdikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program
yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin
istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve
tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da
az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.
(Emirdağ Lahikası, s. 259) Bediüzzaman, Mehdi'nin üç vazifesi olacağını
bildirmiştir. …Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve maddiyyun
(maddecilik) ve tabiiyyun (Tabiatçılık inancının) beşer içinde intişar
etmesiyle (yayılmasyyla) herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini
(maddeci düşünceyi) tam susturacak. *Bediüzzaman burada Mehdi'nin
birinci ve en önemli vazifesinin, Allahın varlığını inkar eden
materyalist felsefeyi tam anlamıyla ortadan kaldırmak olduğunu
söylemektedir. ...Mehdi'nin o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve
hal müsaade edemez. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife (grup)
bir cihette (bir yönüyle) görecek. O zat (Mehdi) o grubun uzun tasdikatı
(araştırmaları) ile yazdıkları eserleri kendine hazır bir program
yapacak. Onun ile o birinci vazifesini tam yapmış olacak. Bediüzzaman
burada Mehdi'nin en önemli vazifesi olan materyalist felsefeyi
sustururken vaktinin olmayacağını, talebelerinin geniş araştırmalar
sonucu hazırlamış olduğu eserleri kendisine program olarak seçeceğini,
onlardan faydalanacağını bildirmektedir.
*Bu
vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas, sadakat
ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdleridir
(talebeleridir). Ne kadar da az olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli
ve kıymetli sayılırlar. *ikinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M)
ünvanı ile şeair-i islamiyeyi ihya etmektir. Alem-i islamın vahdetini
nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve manevi tehlikelerden ve gabad-ı
ilahiden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-ı istinadı ve hadimleri,
milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır. (Emirdağ Lahikası, s. 259)
Hz. Mehdi (a.r)'in ikinci vazifesi ise, Hilafet-i Muhammediyye
(Peygamberimiz'in yerine halife) ünvanı ile şeair-i islamiyeyi (islamın
adetlerini) ihya etmek yani yeniden canlandırmaktır. *Hz. Mehdi şu anda
çeşitli gruplar halinde dağınık olan Müslümanları birleştirip, lider
olarak başlarına geçecek, islamın emirlerini canlandıracak, dine
sonradan sokulan yanlış uygulamaları kaldıracaktır. *Üçüncü Vazifesi:
inkilabat-ı zamaniye ile çok ahkam-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve
şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla
O zat, bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve ittihad-ı islamın
muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beytin
neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar
seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır. (Emirdağ
Lahikası, s. 260) *Hz. Mehdi'nin üçüncü vazifesinin zamanın değişip,
inkarın hakim olmasyyla zedelenen birçok Kuran hükmünü ve belirli bir
süre ertelenen Kuran ahlakını, Müslümanların ve Peygamberimiz'in
soyundan gelen seyitler cemaatinin yardımıyla yeniden canlandırmak ve
uygulamak olduğunu bildirmektedir. *Birincisi: Ahirdeki iki vazife,
gerçi hakikat noktasynda birinci vazife derecesinde değiller, fakat
hilafet-i Muhammediye (A.S.M) ve ittihad-ı islam ordularıyla zemin
yüzünde saltanat-ı islamiyeyi sürmek cihetinde herkesde, hususan avamda,
hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkarında o birinci
vazifeden
bin derece geniş görünüyor; ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu
iki vazife hatıra geliyor; siyaset manasını ihsas eder, belki de
hodfüruşluk manasını hatıra getirir; belki bir şan, şeref ve
makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri
ve şimdi de çok safdil ve makamperest zatlar Mehdi olacağım diye dava
ederler. Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid
geliyor ve gelmiş, fakat herbiri üç vazifelerden birisini bir cihette
yapması itibaryyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını almamışlar.
(Emirdağ Lahikası, s. 260) *Ümmetin beklediği, ahir zamanda gelecek
zatın üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymettarı olan
iman-ı tahkikiyi neşr ve ehl-i imanı dalaletten kurtarmak. *O zatın
ikinci vazifesi, şeriaty icra ve tatbik etmektedir. Birinci vazife,
maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu
halde bu ikinci vazife gayet büyük maddi bir kuvvet bir hakimiyet lazım
ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin. *O zatın üçüncü vazifesi,
Hilafet-i islamiyeyi ittihad-ı islama bina ederek, isevi ruhanileriyle
ittifak edip din-i islama hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir
saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik edilebilir. Birinci
vazife, o iki vazifeden üç-dört derece daha ziyade kıymetdardır, fakat o
ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve
şa'şaalı bir tarzda olduğundan umumun ve avamın nazarında daha
ehemmiyetli görünüyorlar. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9) Bediüzzaman
burada da, ahir zamanda gelecek olan Mehdinin üç büyük vazifesinin
olacağını söylemiştir. Bunlardan en önemlisinin imana ait bütün
meseleleri ihlasla, sadakatle yaygınlaştırmak, ehl-i imanı sapmalardan,
uzaklaşmalardan kurtarmak, ikinci vazifesinin Kuranı uygulamak, üçüncü
vazifesinin de bütün islami güçleri birleştirip, tüm dünyayı
kötülüklerden, inkardan temizlemek olduğunu bildirmiştir. Fakat en
ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi,
en mukaddes ve en büyüğüdür. şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye
daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.
Rivayat-ı hadisiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanı
hakaikdeki tecdid itibariyledir. Fakat, efkar-ı ammede, hayat-perest
insanların
nazarında zahiren geniş ve hakimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı
içtimaiye-i islamiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade
ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar,
mana veriyorlar. Hem bu üç vezaifin birden bir şahısda, yahut cemaatte
bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek
uzak, adeta kabil görülmüyor. Ahir zamanda, Al-i Beyt-i Nebevi'nin
(A.S.M.) cemaat-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi'de ve
cemaatindeki şahs-y manevide ancak içtima edebilir. (Kastamonu Lahikası,
s. 139) (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 156) Bediüzzaman kendi yaşadığı
devirde bütün bu vazifenin icrasının BİR ŞAHISTA veya bir cemaatte
bulunmasının imkansız olduğunu ve bunların tamamını ancak ahir zamanda
gelecek Mehdi ve onun cemaatinin yapacağını da haber vermiştir. Bu
zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına
aldığı için, faraza hakiki beklenilen o zat dahi bu zamanda gelse,
harekatını o cerayanlara kaptırmamak için siyaset alemindeki vaziyetten
feragat edecek ve hedefini değiştirecek, diye tahmin ediyorum. Hem üç
mes'ele var: Biri hayat, biri şeriat, biri imandır. Hakikat noktasında
en mühimmi ve en azamı, iman mes'elesidir. Fakat şimdi umumun nazarında
ve hal-i alem ilcaatında en mühim mes'ele, hayat ve şeriat
göründüğünden, o zat şimdi olsa da, üç mes'eleyi birden umum rüy-i
zeminde vaziyetlerini değiştirmek nev'i beşerdeki cari olan adetullaha
muvafık gelmediğinden, herhalde en azim mes'eleyi esas yapıp, ötesi
mes'eleleri esas yapmıyacak, ta ki iman hizmeti, safvetini umumun
nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında o hizmet
başka maksadlara alet olmadığı tahakkuk etsin. Kastamonu Lahikası, 57
Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 43 "faraza hakiki BEKLENEN O ZAT" dahi bu
zamanda gelse; Bediüzzaman hazretleri, burada Mehdi'nin henüz
gelmediğini
ifade
ederek, kendi yaşadığı devirde Müslümanların imani meselelerinin henüz
halledilmediğini, Mehdi'nin gelmesi için ortamın uygun olmadığını ve
beklenen zatın o zaman da gelse imani meselelerin halledilmesi için
çalışacağını, kendisinin bu meseleler üzerine çalışarak Mehdi'ye ortam
hazırladığını belirtmiştir. Bediüzzaman Said Nursi'nin daha evvelki
izahlarında da belirttiği gibi, Hz. Mehdi önce, en azim ve en büyük
mesele olan iman konusunu halledip, insanların imanının kurtulmasına
vesile olacaktır. Birinci mesele hallolduktan sonra diğer iki vazifesini
de yapıp, bu üç önemli vazifeyi tamamlamış olacaktır.
Imam Mevdudi Hz.leri;
Onlarin,
Mehdiye eski zaman kiyafeti, modasi gecmis, mistik görünüslü ve bir
manastirdan cikip kendini El-Mehdi ilan edecek biri zannettikleri
görülmektedir. Bu halin vukuunda dini liderler ve alimler ellerinde
kitap, ortaya cikacaklar ve vücut yapisi ile eskalinin kitaplardaki
tarife uyup uymadígini tetkik ve mukayeseye koyulacaklar. Cihad ilan
edilecek ve bütün sofilerle hayattaki bütün eski tip mutaassip kimseler
Onun etrafinda ve bayragi altinda toplanacaklardir. Maneviyat, muska ve
dua ile bu cihad kazanilacagina ve topraklar fethedilecegine göre, kilic
sadece sembol olarak kullanilacaktir. Bir bakisi kafirleri mahvedecek
ve sadece bedduasi tanklarin, tayyarelerin imhasina kafi gelecektir.
Mehdinin zuhuru itikadina dair avamin görüsü iste budur. Fakat bu mevzu
üzerinde okuyabildigim kadariyla edindigim intiba bu vaziyetin tam aksi
mahiyettedir. Fikrime göre, gelecek olan kimse bütün cari subelerinde ve
hayatin ana problemlerinede cok derin nüfuza sahip ve caginin en modern
lideri olacaktir. Devlet idaresi, siyasi basiret ve harpteki stratejik
hüner bakimindan bütün dünyayi hayran birakacak. Fakat cok korkarim ki.
Onun getirecegi yeniliklere karsi ilk FERYADI BASANLAR, ULEMA ve SOFILER
OLACAKTIR. (Mevdudi, islamda ihya hareketleri s.47 48 veya 58-59,
Ibrahim Süleymanoglu Mehdilik ve Imamiye s.184-187)
1.cilt 32.Mektup
Öyle
makamlar da vardir ki, cezbe ve sülük oraya yanasamaz. Bu son makamlar
çok yüksek pek kiymetlidir. Bu makam Eshab-i kiramdan sonra, Hz.Mehdi de
görünecektir. Tesavvuf büyüklerinden pek az kimse, bu makâmdan haber
vermisdir. Bu MAKAMIN İLIMLERINDEN MARİFETLERİNDEN SÖYLİYEN İSE YOK
GİBİDİR. Bu makâm, ALLAH'U TEALANIN,ÖYLE BUYUK BİR
NİMETİDİRKİ,DİLEDİĞİ,SEÇDİĞİ BAHTİYARLARA NASİP OLUR. Eshâb-i kirâm
'aleyhimürridvân' bu pek yüksek mertebeye, dahâ ilk sohbetde ayak
basardi ve zemânla bu mertebelerde yükselirlerdi.
Allah hepinizden razı olsun.
FURKÂN-30 Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi. Her şey insanoğluna feda, insanoğlu da kendi nefsine feda olmuştur....
KATAGORİLER
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
(NİZAMÎ GENCEVÎ HZ.İSKENDERNAMESİ:1150-1209) www.mehdiasvealametleri.tr.gg
YanıtlaSilSən – ümid qaynağı Xizr, sən İskəndər güclü şah!
“Məcəsti” şərh edən bilginlərə qibləgah!
***SEN UMUD KAYNAĞI HIZIR,SEN İSKENDER AS GÜÇLÜ PADİŞAH’SIN,
ASTRONOMİ İLMİNİ AÇIKLAYAN SENSİN,BÜTÜN ALİMLER SANA YÖNELİR.
Mehdidir, günəşdir şah bu dünyada,
Dövləti qalacaq eldə, obada.
***(İskender as) MEHDİ’DİR,GÜNEŞ’TİR,BU DÜNYA’DA,
HÜKÜMRANLIĞI,İL DE OBA DA (Bütün cihanda)DEVAMLI KALACAKTIR. http://www.boxca.com/lork2zki7tqr/Nizami_Gencevi_-_Iskendername_Sherefname_.pdf.html)